Antakya’da Sünni ve Alevi Türkler; Sünni, Alevi, Ortodoks ve Katolik Araplar, Yahudiler, Kürtler, Maruniler, Ermeniler, Süryaniler, Afganlar ve Çerkezler yüzyıllardır bir arada yaşıyor. Üç büyük dinin kadim uygarlıklarla buluştuğu Antakya’da cami, kilise ve sinagog yan yana, ezan sesi çan sesine, diller dillere karışıyor ama kimse kimseye karışmıyor.
Asi nehrinin bereket saçtığı topraklarda kurulan Antakya kendi adını taşıyan iki devlete de beşik olmuş. MÖ 300 yılında Seleucos 1. Nicator tarafından yeniden kurulan kente Nicator babası Antiochus’un adını vermiş. Roma döneminde imparatorluğun Roma ve İskenderiye’den sonra üçüncü büyük kenti olan Antakya Suriye eyaletinin başkenti yapılmış.
Antakya Tarihi
Depremler ve yangınlarla birkaç kez yerle bir olan Antakya eski görkemini yitirmiş. 1098 yılında Kudüs’e sefer düzenleyen Haçlılar uzun bir kuşatmanın sonrasında kenti ele geçirmiş ve Antakya’da bir devlet kurmuş. 171 yıl hüküm süren Antakya Haçlı Devleti, Memluklular 1268 yılında Antakya’yı ele geçirince yıkılmış. 1516 yılında Osmanlı topraklarına katılan Antakya, 30 Aralık 1918 günü Fransızlarca işgal edilmiş. Fransa 1936 yılında Suriye’nin bağımsızlığını onaylayınca Milletler Cemiyeti Konseyi İskenderun Sancağı’na bağımsızlık verilmesini kabul etmiş. Daha sonra oluşturulan Hatay Meclisi 2 Eylül 1938 günü toplanmış ve
Hatay Devleti resmen kurulmuş. Ancak Hatay Devleti, kısa ömürlü olmuş, 23 Haziran 1939 günü Fransa ile Türkiye arasında imzalanan bir antlaşmayla Hatay Türkiye’ye katılmış.
Antakya’da Gezilecek Yerler
Asi nehri kenti ikiye bölüyor. Modern yerleşim nehrin diğer yakasında gelişirken, doğu yakasındaki eski kent zamana direniyor. Özgün mimari dokusunu büyük oranda koruyan ve SİT alanı ilan edilen eski kentin Arnavut kaldırımlı sokakları huzur verici.
Eski Antakya evleri genellikle iki katlı, cumbalı ve avlulu. Kenti ve çevreyi kuşbakışı seyretmenin en iyi yolu ise
Antakya Kalesi’ne çıkmak.
Geçmişi Antakya kadar eski olan
Uzun Çarşı’da geleneksel el sanatlarından lokantalara kadar her türlü mesleği icra eden esnafı görmek olanaklı. Çarşının her ara sokağı ve caddesi farklı bir meslek grubuna ayrılmış.
Saint Pierre Kilisesi
Antakya-Reyhanlı karayolu üzerindeki Saint Pierre Kilisesi’nin,
dünyanın en eski kilisesi olduğu kabul ediliyor. Bu mağaranın Antakyalı Hristiyanların toplandığı ilk yerlerden biri olduğu sanılıyor. İsa’nın havarilerinden Petros’un (Pierre) adıyla anılan mağaranın önü, daha sonraki dönemlerde kapatılmış, eklentiler yapılarak büyütülmüş. Papa 6. Paul tarafından 1963 yılında hac yeri ilan edilen
Saint Pierre Kilisesi’nde her yıl 29 Haziran günü Katolik ve Ortodokslarca bir ayin düzenleniyor. Günümüzde
müze olan kiliseye giriş biletli.
Kharon Kabartması
Kilisenin üzerindeki tepede Cehennem Kayıkçısı Kharon’un kayaya oyulmuş bir kabartması görülüyor.
Kharon kabartması MÖ 2. yüzyılda 4. Antiochus döneminde yaşanan veba salgını sırasında, ölümleri durdurmak amacıyla yapılmış.
Aziz Petrus ve Pavlus Ortodoks Kilisesi
Antakya’da ibadete açık üç kilise var. Bunlardan ilki Hürriyet Caddesi üzerindeki Aziz Petrus ve Pavlus Ortodoks Kilisesi. Hürriyet Caddesi üzerindeki Fransızlardan kalma iki katlı bir bina Güney Korelilerce onarılarak
Protestan Kilisesi olarak ibadete açılmış.
Türk Katolik Kilisesi
Kurtuluş Caddesi Kutlu Sokak’ta da Türk Katolik Kilisesi yer alıyor. Burası aslında restore edilerek kiliseye çevrilen eski bir Antakya evi. Kilisenin avlusu
Sermaye Camisi’ne bakıyor.
Habibi Neccar Camisi
Yakınlarda da üç yüz yıllık geçmişe sahip bir sinagog var. Aynı cadde üzerinde Antakya'nın en önemli camisi olan Habib Neccar Camisi yer alıyor. Caminin kuzeydoğu köşesinde İsa'nın havarilerine ilk inanan ve bu yüzden iki havariye birlikte öldürülen Habib Neccar’ın mezarı, avlusunda da İsa'nın havarilerinden Yahya ve Yunus’un mezarları var. Halk arasında şifa dağıttığına da inanılan
Habib Neccar’ın türbesi, hem Hristiyanlar hem de Müslümanlarca kutsal kabul edilerek ziyaret ediliyor. Antakya'nın en büyük camisi olan
Ulu Cami de görülmeye değer yapılardan.
Arkeoloji Müzesi
Antakya'nın görkemli geçmişi hakkında fikir sahibi olmanın en kolay yolu Arkeoloji Müzesi’ni gezmek. 1932 yılında Fransızların başlattığı kazılarda üç yüz mozaik pano bulunmuş. Çoğunlukla mitolojik olayların anlatıldığı mozaikler geç Roma döneminde zenginlerin evlerinin tabanlarını ve duvarlarını süslü yormuş.
Antakya Müzesi’ndeki mozaiklerin çoğu Roma döneminde kentin sayfiyesi olan Harbiye’de bulunmuş. Antik dönemde Daphne olarak adlandırılan beldede Romalıların yazlıkları varmış. Şimdi bu sarayların, tapınakların ve tiyatroların yerinde yeller esiyor, ancak Harbiye Antakyalıların sayfiyesi olma özelliğini koruyor.
Beldenin güneyindeki vadiden çıkan kaynaklar küçük şelaleler oluşturarak Asi’ye kavuşuyor. Yeşillikler arasındaki şelaleler bölgesi ve hidro tesislerinin çevresi restoranlar ve çay bahçeleriyle özellikle yaz aylarında nefes almak için birebir.
Yapmadan Dönme!
» Dünyanın ilk kilisesi St.Pierre i görmeden,
» Üç dinin kutsal mekanlarını gezmeden,
» Antakya'nın tarihi çarşılarını dolaşmadan,
» Antakya kalesine çıkıp kenti seyretmeden,
» Defne sabunu almadan,
»Künefe yemeden, DÖNME!
Antakya’da Ne Yenir? Antakya Yemekleri
Antakya'nın çok kültürlü yapısı doğal olarak zengin bir mutfak kültürü de yaratmış. Oruk, humus,
Tepsi kebabı, Arap Kebabı, Şıhıl Mahşi, Mahulta, Aşur Antakya'ya özgü yemekler arasında, özellikle peynirli künefe enfes.
Antakya Nerede, Nasıl Gidilir?
Antakya
İstanbul'a 1131 km,
Ankara'ya 682 km ve
İzmir'e 1087 km uzaklıkta. Antakya'ya Türkiye'nin her tarafından otobüs ve İstanbul'dan uçak seferleri vardır. Antakya'ya 10 km uzaklıktaki Harbiye beldesine dolmuşlar çalışıyor.