Kuşadası; 20 kilometreyi bulan kumsalları, ormanları, limanı ve tarihi eserleriyle Türkiye'nin en önemli turizm merkezlerinden biri. Yanı başındaki Dilek Yarımadası Milli Parkı ise Türkiye'nin en önemli doğa alanlarından.
Antik dönemde Kuşadası'nın bulunduğu yerde Anaia adında bir kent varmış, Roma döneminde Neapolis olarak adlandırılan Anaia’nın limanı ise Güvercinada’nın biraz ilerisindeki Yılancı Burnundaymış. Anaia’dan geriye birkaç duvar kalıntısı kalmış. Neapolis, 1261 yılında Cenevizlilerin eline geçmiş ve Scala Nuova (İtalyancada Yeni İskele) adı verilmiş. 1413 yılında Osmanlı topraklarına katılan kent, limanın güneyindeki Güvercin Adası nedeniyle
Kuşadası olarak anılmaya başlanmış.
Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı
Sadrazam Öküz Mehmet Paşa 17. yüzyılın başında surlarla çevirttiği Kuşadası’na görkemli bir kervansaray ve cami inşa ettirmiş. Limanın karşısında bulunan ve aynı zamanda bir içkale işlevi de taşıyan
Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı, Osmanlı döneminden kalma en önemli yapı.
Öküz Mehmet Paşa Camisi
17. yüzyılda aynı adlı kervansarayla birlikte yapılmıştır. Kapısı Osmanlı ağaç işçiliğinin özgün örneklerindendir. Kubbe içinde oldukça zengin bir süsleme vardır. Mihrabı barok üslubundadır. Cami kare planlı olup, merkezi bir kubbeyle örtülüdür. Giriş kapısı sedef kakmalı geometrik şekillerle süslenmiş olan caminin tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır.
Kaleiçi Hamamı (Öküz Mehmet Paşa Hamamı)
Öküz Mehmet Paşa'nın, Kervansaray ve Kale ile birlikte 17. yüzyıl başlarında yaptırdığı sanılmaktadır. Çifte hamam planındadır. Bölgedeki bir diğer tarihi yapı ise Cenevizlilerin Güvercin Adasında inşa ettikleri
kale. Kuşadası'nın hemen kıyısında yer alan ada 1834 yılında kıyıya bağlanmış. Kervansaray da, kale de restore edilmiş, turistik amaçlarla kullanılan yapılar.
Kuşadası Kalesi
Yerleşmenin en yüksek noktasına konumlanmış olan kaleden günümüze ancak kimi bölümler ulaşabilmiştir. Kalenin surları eskiden kenti kuşatıyordu. Söke yolunda bulunan ve günümüzde karakol olarak kullanılan kulenin, kale kapılarından biri olduğu belirlenmiştir.
Küçükada Kalesi
Kuşadası'na ayrı bir güzellik katan ve kentin önünde yer alan bu küçük kale, 1834'de Mora Ayaklanması sırasında adalardan gelebilecek saldırılara karşı ileri karakol olarak yapılmıştır. Kuşadası rıhtımının inşası sırasında ada da, bir dalgakıran ve yol ile kıyıya bağlanmıştır. Günümüzde çevre düzenlemesi yapılmış adanın içinde kafe, restoran ve çay bahçeleri bulunmaktadır.
Kadınlar Plajı
Kuşadası'nın en çok bilinen ve en kalabalık plajlarından biri olan
Kadınlar Plajı, kente 3 km uzaklıktadır. Kumu ince, denizi sığdır. Soyunma kabinleri ve lokantası vardır. Yanındaki Barbaros Tepesi'nin ardında doğal plaj ve koylar sıralanır. Kent merkezinden yürüyerek veya dolmuşlarla ulaşılabilir.
Kuşadası Limanı
19. yüzyılın sonunda önemli bir liman kenti olan Kuşadası'nın nüfusunun yarısı gayrimüslimdi ve birçok ülkenin konsoloslukları vardı. Şimdi de büyük yolcu gemilerinin uğrak yerlerinden biri
Kuşadası limanı, bu yüzden limanın çevresi ilçenin ticaret merkezi. Çarşısı da cıvıl cıvıl, geceleri ise özellikle
Barlar Sokağı tıka basa doluyor. İlçenin içinden de, çevresindeki kumsallardan da denize girilebiliyor. Kuşadası 1960’lı yıllarda turizmle tanışmış; önce yabancılar keşfetmiş, sonra yerli turistler. Tatil köyleri, yazlıklar peşi sıra inşa edilmiş, ardından büyük rantların döndüğü bir yer olmuş, ilçe tam bir çarpık yapılaşma cenneti haline gelmiş. Şimdilerde yabancıların gözdesi haline gelen ilçeye birçok yabancı, ev alıp yerleşmiş.
Kuşadası’ndaki bir başka tarihi yapı ise ilçeye 10 km uzaklıktaki
Kadıkalesi. Kilometreler boyu uzanan kumsala hakim bir tepeciğin üzerine Venediklilerce inşa edilen kaledeki restorasyon ve arkeolojik kazılar sürüyor.
Kurşunlu Manastırı
Davutlar kasabasının içinden başlayan toprak yol 12 km sonra unutulmuş bir Bizans manastırına ulaşıyor.
Panagia Kurshuniatissa (Kurşunlu) Manastırı’na Güzelçamlı’dan da (11 km) gitmek olanaklı. Ancak mutlaka yolu sormak, hatta yöreyi bilen birini bulmak gerek. Kurşunlu Manastırı Samsun Dağının üzerinde, yaklaşık 600 metre yüksekliğinde ve bölgeye hakim bir noktada.
11. yüzyıla tarihlenen manastırın avlusunun merkezinde kubbeli bir kilise var. Kilisenin dışında keşiş odaları, iki katlı bir yapı, yatakhane ve yemekhane gibi yapıların kalıntıları görülüyor. Manastır çam ormanları arasında, gözlerden ırak olması nedeniyle definecilerin talanına uğramış. Manastırın bulunduğu yamacın üstünde buz gibi suyun aktığı bir pınar var. Çınar ağaçlarının gölgelediği bu alan tam bir mesire yeri.
Güzelçamlı Köyü
Dilek Yarımadası Milli Parkından önceki son yerleşim olan
Güzelçamlı eskiden Hristiyan Çanlı olarak adlandırılan bir Rum köyüymüş. Jandarma Eğitim Merkezinin içinde Rumlardan kalma sağlam bir kilise var. Güzelçamlı’ya 13 km uzaklıkta ve 950 metre yüksekliğindeki Kaplankayası mevki ise
yamaç paraşütümeraklılarının merkezi olmuş.
Panionion Antik Kenti
Güzelçamlı Jandarma Karakolunun karşısındaki orman yolu 300 metre kadar izlendiğinde antik dönemde İonia’nın ünlü toplanma ve tören alanı olan
Panionion’a ulaşılıyor. 12 İon kenti (Smyrna, Milet, Myus, Priene, Efes, Kolophon, Teos, Lebedos, Erythrai, Klazomenai, Phokaia ve Samos ile Chios adaları) Panionion (tüm Helenlerin yeri) olarak adlandırılan politik ve dini amaçlı bir birlik kurmuşlardı. Panionion Birliği, Samsun (Mykale) Dağının eteğinde koruyucu tanrıları Poseidon Helikonios’a adanmış kutsal alanda toplanıyor, geleceklerine ilişkin kararlar alıyor, ayinler düzenleniyordu. Bu birlik sayesinde İonialılar dünya tarihinin en büyük uygarlıklarından birini yaratıp etki alanlarını da genişletmiş.
Dilek Yarımadası Milli Parkı
Güzelçamlı’yı geçtikten sonra Dilek Yarımadası Milli Parkı’na ulaşılıyor. 07.00-20.00 saatleri arasında girilebilen Milli Parktaki İçmeler ve Aydınlık gibi el değmemiş koylarda yüzebilir, piknik ya da yürüyüş yapabilirsiniz.
Milli parkın giriş kapısının solunda, 200 metre içeride
Zeus Mağarası yer alıyor. Mağaraya, Tanrı Zeus ile güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’in suyunda yıkandığına dair söylence nedeniyle Zeus mağarası deniyor. Dağdan gelen tatlı su ve denizden gelen tuzlu su karışarak 10-15 metre derinliğinde bir havuza dönüştürmüş burayı.
Söylenceye göre Zeus, kardeşi Poseidon’u kızdırdığında elindeki üçlü yabasını kaldırarak dalgaları kabartıp, denizi altüst eden Poseidon’un gazabından kaçıp sakinleşmesini beklerken bu mağaraya sığınır, dinlenir ve yıkanırmış. Günümüzde de dalgalı günlerde denize giremeyenler Zeus gibi bu mağarada yüzüyor. Mağaranın sağındaki ve solundaki ağaçlara dileklerinin gerçeklemesini isteyenlerce bez parçaları bağlanmış,
yarımada Dilek adını buradan almış.
24’ü endemik (6’sı Dünya 16’i Türkiye çapında) 804 bitki türünün yaşadığı Dilek Yarımadası 28 Memeli, 27 sürüngen türüne de ev sahipliği yapıyor. Milli park Anadolu Parsı gibi nesli tükenme aşamasına gelmiş bir türün yanında, Akdeniz foku, yaban öküzü, yaban domuzu, vaşak, tilki, sansar, çakal, kurt, yabani at ve tavşan gibi memelilerle; kartal, atmaca, şahin, akbaba gibi yırtıcı kuş türlerinin son sığınaklarından.
Büyük Menderes Deltası’nda da Tepeli Pelikan ve Cüce Karabatak gibi nesli tükenme tehlikesi bulunan 209 kuş türü yaşayıp ürüyor. Türkiye’deki 456 kuş türünden 256’sına ev sahipliği yapan
Büyük Menderes Deltası, birçok lagün ile tuzcul bataklıklar ve çamur düzlüklerini kapsayan önemli bir sulak alan, bu ekosistem çok zengin bir biyolojik çeşitliliği barındırıyor.
Doğanbey Köyü
Samsun Dağının Büyük Menderes Deltasına bakan eteklerinde hüzünlü bir geçmişe tanıklık eden iki eski Rum köyü var. Bunlardan ilki
Doğanbey (Domatia). Rumların zamanında köydeki evler ormanın içinde birbirinden ayrı, büyük avlulara sahip odalar şeklinde inşa edilirmiş. Bu odalara Rumca Domatia denirmiş ve köyün adı buradan gelmiş. Rumlar mübadeleyle gidince yerlerine Selanikli Türkler yerleştirilmiş.
Tarlalara uzak olması ve arazisinin gelişmeye izin vermemesi nedeniyle köy 1985 yılında yine terk edilmiş, köylüler ovada Yeni Doğanbey adını verdikleri bir köy kuşmuş. İkinci kez terk edilince camisinden dükkanlarına kadar her şeyi tahrip olmaya başlamış, neyse ki bu süreç fazla sürmemiş. Terk edilmiş köy çok geçmeden Domatia’nın büyüsüne kapılanların yurdu olmuş.
Köye yerleşenler son derece başarılı restorasyon çalışması yürüterek adeta gözlerden uzak bir cennet yaratmış. Köyün taş evlerinden, Arnavut kaldırımlı sokaklarına, derenin üzerindeki ahşap köprüden sokak lambalarına kadar her şeye mahir ellerin değdiği belli oluyor. Göze çarpan hiçbir çirkinlik, yağma alameti yok, tabii bunda köye yerleşenlerin de rolü büyük; zira Türkiye'nini birçok aydını yaşamak için burayı seçmiş.
Köyün neresinden bakarsanız bakın olağanüstü bir manzara uzanıyor önünüzde, huzur bulmak için birebir; son derece sessiz ve sakin bir yer. Eski Doğanbey 1992 yılında kentsel sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmış, köyde yeni yapıya izin verilmiyor. Yıkılmış ya da güç bela ayakta duran evlerle restore edilmiş evler yan yana. Rengarenk çiçeklerle süslü evlerin dışında ayakta kalan iki yapı daha var, bunlardan biri köyün girişindeki küçük bir şapel, diğeri de eski okul binası. Ancak, günübirlik ziyaretçiler için değil yemek yiyecek bir yer, bakkal bile yok.
Eski Doğanbey milli parkın tam ortasında kalmış. Milli parkın Ziyaretçi ve Tanıtım Merkezi de burada. Merkez, 1890’larda hastane olarak yapılmış, daha sonra karakol ve okul olarak kullanılmış bir binada faaliyet gösteriyor.
Ege'nin incileri listesindeki bu köyü daha yakından tanımak için
Doğanbey Köyü Tanıtımı başlıklı konumuzu inceleyiniz.
Gelebeç Köyü
Eski Güllübahçe olarak bilinen Gelebeç köyü 20. yüzyılın başında yaklaşık 5000 Rum’un yaşadığı büyük bir kasabaymış. Mübadeleden sonra terk edilen Gelebeç’e yerleştirilen Türkler tepedeki bu yerleşimi beğenmemiş ve ovaya yeni bir köy kurmuşlar, Gelebeç’te ise birkaç hane kalmış, zamanla evler harap olup, yıkılmış. Ta ki 2005 yılına kadar, o tarihe kadar köyde imar izni yokmuş. Eski evlerin aslına uygun olarak onarılmasına izin verilince Gelebeç tekrar canlanmış ve burada yaşayanların sayısı artmış.
Buradaki en dikkat çekici yapı ise Gelebeç meydanındaki
Hagios Nikolaos adlı Rum kilisesi. Kilise günümüze çan kulesine varana dek sağlam durumda ulaşmış, hatta kilisenin bahçe duvarına bitişik bir oda olan osteofilakı bile içindeki kemikleriyle birlikte duruyor. Eskiden Rumlar ölenlerin kemiklerini üç yıl sonra mezardan çıkarır ve mezarlıkta özel yapılmış sandıklara yerleştirilmiş. Bu sandıklar yortularda açılır ve ölmüşlerin ruhuna dua okunur, parası olmayanların kemikleri ise osteofilaka konurmuş.
Priene Antik Kenti
Güllübahçe’yi geçtikten sonra Turunçlar köyü yakınlarındaki Priene antik kentinin kalıntılarına ulaşılıyor. Priene Samsun Dağının eteğinde, eğimli bir araziye kurulmuş. Birkaç kez yeri değişen kentin yapılarının çoğu Helenistik dönemden kalma.
Priene Helenistik çağın en güzel kentlerinden biri olarak kabul ediliyor. Priene bu dönemin en önemli kentlerinden biriymiş; zira Panionion sınırlan içinde kalıyor ve dahası buradaki törenler Priene’lilerce yönetiliyormuş. Roma döneminde limanının Büyük Menderes’in alüvyonlarıyla dolmaya başlaması ve Milet’in gölgesinde kalması nedeniyle kentin yıldızı sönmüş.
Athena Tapınağı, tiyatro, agora, bouleuterion (Meclis Binası), iki gymnasion, Zeus Olimpos ve Demeter tapınakları antik kentin önemli kalıntıları arasında.
Eğer yolunuz Kuşadası'na düşmüş ise civarında bulunan dünyanın 7 harikasından biri kabul edilen Efes, dünyanın en büyük filozofu Thales'in doğduğu kent olan Milet ve ilk paranın basıldığı yer olan Sardes'i görmeden bölgeyi terk etmeyiniz.
Yapmadan Dönme!
» Kurşunlu Manastırı'nı bulmadan,
» Priene ve Panionion gibi tarihi yerleri görmeden,
» Doğanbey ve Güllübahçe köylerini gezmeden,
» Milli parkın Karasu ve Kalamaki gibi el değmemiş plajlarında yüzmeden,
» Kuşadası çarşısını dolaşmadan, DÖNME!
Kuşadası'nda Ne Yenir?
Yöre mutfağının temelini ot ve sebze yemekleriyle zeytinyağlılar oluşturuyor.
Kuşadası Nerede, Nasıl Gidilir?
İzmir'e 90 km uzaklıktaki Kuşadası'na İzmir'den her yarım saatte bir otobüs seferi var. Limandan her gün Sisam'a (Samos) feribot seferleri yapılıyor. Söke’ye Güllübahçe Beldesi 18 km, Eski Doğanbey köyü de 37 km uzaklıkta. Söke-Güllübahçe arasında minibüsler çalışıyor, ancak Doğanbey'e herhangi bir toplu ulaşım aracı çalışmıyor.