Midilli Adasının tam karşısındaki
Ayvalık benzersiz kumsallar ve doğa harikası adalarla çevrili. Eski bir Rum yerleşimi olan Ayvalık Rumlardan kalma sivil mimari örnekleri kadar, yeşille mavinin kucaklaştığı doğasıyla da görenleri hayran bırakıyor. Gökyüzü, deniz, ormanlar günün her saati farklı renklere bürünebiliyor, bu renk cümbüşünün gizemi ise aydınları ve sanatçıları Ayvalık’a çekiyor.
Ayvalık Tarihi
Tarihi çok eskilere dayanan bu bölgenin çeşitli bölümleri, Cisthana (Cisthena), Taliani, Kydonia gibi adlarla anılmıştır. Ayvalık'a ilk yerleşenler Mysialılar olmuştur. Miletosluların, Ayvalık Körfezi'ndeki Yund Adalarında küçük ticaret kolonileri kurdukları bilinmektedir.
MÖ 330'lu yıllarda Büyük İskender’in imparatorluğuna kattığı Ayvalık ve çevresi, MÖ 30’lu yıllarda Roma İmparatorluğunun kontrolü altına girmiştir. Roma imparatorluğunun MS 395'de ikiye bölünmesiyle, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğuna bağlanan yerleşme, 1430 -1440 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilmiştir.
Özellikle Rumların yaşadığı Ayvalık, uzun bir süre Osmanlı’ya bağlı olmakla birlikte, özerk bir yapıya sahip olmuştur. Fakat Rumların 1821 yılındaki Yunan Ayaklanması'na katılmalarından sonra, Rumlar ilçeden ayrılmak zorunda kalmıştır ve bölge Karesi Sancağı'na bağlanmıştır. Daha sonra Rumların dönmelerine izin verilmişse de Ayvalık eski canlılığını yakalayamamıştır. Ayvalık'ta birçok tarihi yapının yanı sıra Rumlardan kalma evler ve kiliseler hala ayakta durmaktadır. Ege'nin incisi diyebileceğimiz Ayvalık’ın tarihine değindikten sonra şimdi de
Ayvalıkta gezilecek yerlere göz gezdirelim.
Kısa Bir Bilgi
Ayvalık ve çevresinde geçirdiği büyük depremler nedeniyle antik kalıntılara rastlanmıyor. 18. yüzyılın sonlarında hızla gelişmeye başlayan ilçede yerleşim limana bakan tepeden sahile doğru yayılmış ve kısa sürede Ege'nin en önemli limanlarından biri olmuş. Bu gelişimdeki en önemli faktörün Ayvalık’a verilen özerklik statüsü olduğu kabul ediliyor. Özerklik çok sayıda Rum’un buraya yerleşmesini sağlarken, tanınan ayrıcalıklarla zengin bir ticaret kenti olmasını sağlamış.
Bir yandan da Yunan milliyetçiliğinin kalelerinden biri olmuş,
İzmir ve Sakız’dan sonra üçüncü Yunan Akademisi 1803 yılında Ayvalık’ta açılmış. Bu dönemde Ayvalık’ta yüzden fazla yağhane varmış, İstanbul’un zeytinyağı ihtiyacı karşılandığı gibi Rusya’ya bile ihracat yapılırmış. 1821 Mora isyanında Ayvalık Rumları da ayaklanınca ilçeden sürülmüş ve mallarına el konulmuş.
1824’te geri dönmelerine izin verilmiş, ancak özerkliği kaldırılınca ilçenin gelişimi durmuş. 1880 yılında limanının genişletilmesiyle eski canlılığını yeniden kazanan Ayvalık’ta Fransa, İngiltere, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya'nın konsolosluklarıyla, Osmanlı Bankası, Atina Bankası, Viyana Kredi Bankasının şubeleri varmış. Bu yıllarda Ayvalık katıksız bir Rum yerleşimiymiş; 1914’te 30 bin olan nüfusun yalnızca 184’ü Türk'müş. İlçenin nüfusunun günümüzde de bu kadar olduğu hatırlanacak olduğunda, o dönemki büyüklüğü daha iyi anlaşılır.
Ayvalık Evleri
İlçenin sokakları eski yaşamların izleriyle dolu; Rumlardan kalma evler, okullar, kiliseler her şey geçen yüzyılın başındaki gibi duruyor. Birbirine bitişik olarak inşa edilmiş Ayvalıktaki evleri genelde üç katlı; evlerin ön cepheleri cumbalarla, sütunlarla, alınlıklarla süslü. Kapı ve pencere söveleri sarımsak taşından inşa edilmiş evlerin giriş kapılarının üstündeki alınlıklarda da yapım tarihleri yazıyor.
Rum döneminden kalan eski evler, Ayvalık'ın en karakteristik özelliklerindendir. Yakın zaman kadar birçoğu bakımsız ve harabe görünümündeki bu evler, özellikle büyük şehirlerde yaşan insanların bölgeye ilgi duymasıyla beraber, restorasyon çalışmalarıyla birlikte eski güzel günlerine geri dönmektedir.Taksiyarhis Kilisesi
Kuşkusuz ilçenin en görkemli yapıları kiliseler; mübadeleden sonra Ayvalıktaki kiliselerin dördü camiye çevrilmiş, altı kilise de başka amaçlarla kullanılarak günümüze ulaşmış. En iyi korunmuş kilise ise İsmet Paşa Mahallesindeki
Taksiyarhis Kilisesi. Mübadeleden sonra depo olarak kullanılan yapının kapıları kapalı. Yöreye özgü sarımsak taşından 1844 yılında inşa edilen yapının ikonastasis, ambon ve despot koltuğu gibi ahşap unsurlarının yanında ikona ve freskleri de büyük ölçüde korunmuş.
Saatli Cami
Taksiyarhis Kilisesi yakınlarındaki
Saatli Cami’nin kilise olduğu dönemden kalma çan kulesinin üstündeki saati hala çalışıyor. Her saat başı saatin çanı çalarak Ayvalıklılara zamanı bildiriyor.
Alibey Camisi
Hamdibey Mahallesi'nde bulunan ve Cumhuriyet döneminde camiye çevrilen yapı daha önceki adıyla Aya Nikola (Hagios Nikolaos) Kilisesi'dir ve 19. yüzyıl yapımıdır. Diğer bir adı da Çınarlı Cami'dir. Dikdörtgen planlı, moloz ve kesme taştan cami, kubbe ve tonozlarla örtülüdür. Yapının iç mekanı Yunan haçı planlıdır.
Faneromeni Kilisesi
Ön cephesi eski Yunan tapınaklarını andıran Faneromeni Kilisesi ise aslında bir ayazma yani kutsal bir su kaynağıymış. İlçedeki tek tarihi cami ise Sakarya Mahallesindeki Hamidiye Camisi.
Hagia Paraskevi Manastırı
Ayvalık yakınlarındaki Tımarhane Adası olarak bilinen Hakkıbey Yarımadası'nda da akıl hastalarına şifa verdiğine inanılan
Hagia Paraskevi Manastırı'nın kalıntıları yer alıyor.
Biberli Cami
Kasımpaşa Mahallesi'nde bulunur ve Ayvalık'taki birçok cami gibi kiliseden camiye çevrilmiş bir yapıdır. Günümüzde kubbesi çökmüş durumda bulunan caminin altı sütunlu bir girişi bulunmaktadır.
Şeytan Sofrası
Ayvalık doğal güzellikleriyle de benzersiz, anlatılanlara bakılırsa şeytan bile Ayvalık’ı mesken tutmuş. Sarımsaklı’dan Ayvalık'a giden yolun solunda sarp kayalıklara üzerinde yuvarlak bir sofrayı andıran
Şeytan Sofrası yer alıyor. Eski bir lav birikintisi olan kayalığın üstünde yer alan demir kafes içine alınmış oyuğun şeytanın ayak izi olduğu kabul ediliyor. Bu noktadan görülen manzara özellikle güneşin batışında olağanüstü, Ayvalık’tan Midilli’ye kadar tüm bölge seyredilebiliyor.
Özel araçlar haricinde Ayvalık ve Sarımsaklı merkezlerinden kalkan minibüslerle de Şeytan Sofrasına ulaşılabilir.Ayvalık Adaları Tabiat Parkı
1995 yılında tabiat parkı ilan edilen Ayvalık adalarına yerleşim yasaklanmış. Tabiat parkının sınırları Sarımsaklı Badavut’tan başlayıp Çatal Tepeye kadar uzanıyor. Ülkemizdeki 17 tabiat parkının en büyüğü olan 17.900 hektarlık
Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nda 750 bitki ve 86 kuş türü varlığını sürdürüyor, üstelik bu bitkilerden dördü endemik. Tabiat Parkı sualtı zenginliği açısından da çok önemli, dünyanın en güzel mercanlarının burada olduğu söyleniyor. Denizin altındaki renk cümbüşü de dalış tutkunlarının buraya akın etmesini sağlıyor.
Ayvalık Adaları
Ayvalık Koyu'nda, irili ufaklı 22 ada bulunmaktadır. Cunda dışında hiçbirinde yerleşim yoktur. Sabah saatlerinde Ayvalık, Sarımsaklı ve Cunda merkezlerinden kalkan gezi motorlarıyla adalar ve koylar arasında günübirlik bir gezintiye çıkmak mümkündür.
Tımarhane Adası
Yarımadanın ucunda ve Çamlık Koyu’nun sonunda yer alan
Tımarhane Adası’nın adı Rum döneminden kalmadır. Eskiden Rumlar içkiyi fazla kaçıranları bu adaya bırakır ve akıllarının başlarına gelmesini beklerlermiş. Ada bugün turistlere hizmet veren bir doğa köşesidir.
Sarımsaklı Plajları
Ayvalık’a 7 km uzaklıktaki Küçükköy Sarımsaklı (Sarımsak) olarak da adlandırılıyor. Sarımsaklı aynı zamanda Küçükköy sınırları içinde yer alan yarımadanın adı. Burada toplam uzunluğu 5 kilometreyi, eni ise 50 ile 100 metreyi bulan Sarımsaklı kumsalı yer alıyor. Sarımsaklı plajları, özellikle ince kumu yüzünden turistlerin ilgisini çekmektedir. Sarımsaklının kumunun çok şifalı olduğu söyleniyor. Kumu gibi taşı da ünlü; sarımsak taşı dayanıklılığı, kolayca işlenebilmesi ve rengi nedeniyle tarih boyunca Ayvalık yöresinin en önemli yapı malzemesi olmuş, önemli yapıların tümü sarımsak taşından inşa edilmiş.
Altınova Plajları
Altınova, Çanakkale-İzmir karayolu üzerinde, Ayvalık ve Sarımsaklı’yı geçtikten sonra ulaşılan, tarihi çok eskilere uzanan bir yerleşmedir. Kent merkezinin yakınlarında yapılan kazılarda ele geçirilen buluntular Balıkesir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Genel olarak yazlıkçıların tercih ettiği belde, ince kumu ve uzun plajıyla ilgi görmektedir.
Cunda Adası
Ayvalık koyundaki irili ufaklı 22 adadan yalnızca Türkiye’nin Ege’deki dördüncü büyük adası olan Cunda’da yerleşim bulunuyor. Cunda, bozulmamış mimari dokusu ve doğasıyla dünya gözüyle görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Günümüzde
Alibey Adası olarak adlandırılan ve İtalyancada yelken açmak anlamına gelen Cunda Rumlarca Moshonisi (Güzel kokulu) olarak adlandırılıyordu. 1862 yılında belediye örgütü kurulan Cunda’da o yıllarda 80 Türk ve 5470 Rum yaşıyormuş. 1944 depreminde can kaybı olmamasına rağmen adadaki yapılar büyük zarar görmüş ve Cunda gerilemeye başlamış. 1952’de yapılan oylamayla belediye olmaktan çıkmış ve mahalle yapılarak Ayvalık’a bağlanmış. Çam ormanları ve uçsuz bucaksız zeytinliklerle kaplı
Cunda Adası bugün diğer tatil yöreleri gibi betonlaşmadıysa bunu doğal ve tarihi sit alanı olmasına borçlu.
Cunda adası merkezindeki Rumlardan kalma evler ve dükkanlar da çok farklı. Yüksek tavanlı ve neoklasik tarzdaki yapılar yöreye özgü sarımsak taşı ve tuğladan inşa edilmiş. Birbirinden güzel sivil mimari örneklerinin görüldüğü Cunda’da çok sayıda kilise ve manastır kalıntısı da var. 1944 depreminde hasar gören Taksiyarhis Kilisesi, adada varlığı bilinen yedi Rum kilisesinin en iyi durumda olanı. Bu kilisenin devasa çanı günümüzde
Bergama Müzesinde sergilenmektedir.
Aşıklar Tepesindeki Hagios Ioannes Kilisesi ise yanındaki bir değirmenle birlikte onarılarak Necdet Kent Kütüphanesi olarak kullanılmaya başlanmış. Adanın yürüyerek ulaşabilen yerlerinde de birçok manastır kalıntısı var. Dalyan Boğazına bakan bir yamaçtaki Leka Panagia Manastırı’ndan geriye yalnızca keşişlerin kaldığı taş bina ulaşmış, ancak o da özel mülk olduğu için yalnızca uzaktan görülebiliyor. Cundanın karşısındaki Tavuk Adasında da temeline kadar yıkılmış bir manastırın kalıntıları bulunuyor.
Pateriça Bölgesi
Cundanın kuzeyindeki Pateriça bölgesi adanın en bakir yeri. Pateriça’da pek kimsenin kalmadığı iki köy de var. Birinci köy ve İkinci köy diye adlandırılan bu yerleşimler eskiden Rum köyleriymiş, mübadeleden sonra yerleştirilen Türkler burada yaşamayınca köyler terk edilmiş. İkinci köyden yaklaşık yarım saat yüründüğünde deniz kıyısındaki Hagios Dimitrios Selina (Ayışığı) Manastırı’na varılıyor. Manastıra kadar giden bir araç yolu yok. Issız bir koydaki manastır mübadeleden sonra özel mülk olmuş.
Güvercin Adası
Pateriça Körfezi’ndeki Güvercin Adası’nda da uzaktan bir kaleyi andıran Hagios Georgios Manastırının kalıntıları var. Burası Korsan Adası olarak da adlandırılıyor, çünkü eskiden burada korsanlığı bırakmış keşişler yaşarmış.
Ayvalık'ta Ne Yenir?
Girit ve Midilli adasının izlerini taşıyan yemekler Ayvalık yemeklerinin temelini oluşturuyor. Yöreye özgü deniz ürünlerinden Papalina balığı ve Akuavadis'le, istifno otu, Aspariça otu, kabak çiçeği dolması, deniz börülcesi yalnızca burada pişirilen yemeklerden. Adı ilçeyle özdeşleşmiş Ayvalık tostu ve Papalina balığı da Ayvalık'a özgü lezzetlerden.
Ayvalık Zeytinleri
Mübadelede Ayvalık'a Girit, Rumeli ve Midilli Adasından Türkler gelmiş. Mübadiller geldikleri yerlerin kültürünü de Ayvalık'a taşımış, ilçenin kozmopolit kültürüne yeni renkler katmış. Ayvalık'ın çevresi uçsuz bucaksız zeytinliklerle kaplı, bu yüzden ekonomi de, sanayi de büyük ölçüde zeytine bağlı. Sabun ve zeytinyağı fabrikalarının yanı sıra turizm de önemli bir geçim kaynağı.
Yapmadan Dönme!
» Kilise ve manastırları gezmeden,
» Tarih kokan sokakları keşfe çıkmadan,
» Ayışığı Manastırı nda güneşin batışını izlemeden
» Taş kahvede oturmadan,
» Papalina yemeden, DÖNME!
Ayvalık Nerede, Nasıl Gidilir?
Ayvalık; İzmir'e 155,
Bursa ya 277, Bandırma'ya 225 km,
Ankara'ya 675 ve
İstanbul'a 520 km uzaklıkta. Büyük kentlerden Ayvalık'a düzenli otobüs seferleri bulunuyor. Ayvalık merkezine 8 km uzaklıktaki Cunda'yla Ayvalık arasında belediye otobüsleri de çalışıyor. Yazları Ayvalık ve Cunda'dan saat başı karşılıklı motor seferleri düzenleniyor.